Yalçın Turgut Balaban ile Sözlü Tarih Görüşmesi

11 07 2017
Share Tweet Pin it

"Eskişehir Atatürk Lisesine yaptırdım kaydımı. Fakat bir şeye girmiş durumdayım, kapkaranlık ışık ve hava almayan bir kutuya girmiş durumdayım. Doğmuşsun, büyümüşsün, İstanbul, deniz, boğaz, Erenköy, Bağdat Caddesi filan derken hele o dönemin Eskişehir’i tabi. Allah’ım ya rabbim, ben burada nasıl yaşayacağım, ne yapacağım? Tabi insanoğlu bilemiyor, kaderin kendisine hangi yolu çizdiğini. Ben dedim burada ölürüm. Halbuki ben orada daha önce de belirtiğim gibi doğmaya gitmişim bilmeden. Ve orada doğdum gerçekten. Tamam Erenköy’de doğdum ayrı ama asıl doğumum Eskişehir’dedir. Hiç alakasız bir şekilde, bir futbol maçı vesilesiyle birisiyle tanıştım. Böyle son derece zayıf, ince, uzun boylu benden biraz daha uzun fakat nasıl kanım kaynadı, nasıl sevdim. O da aynı şekilde. Görüşürüz filan dedik, bir futbol maçı vesilesiyle, ayrıldık falan. Ondan sonra sık sık görüşmeye başladık. Ondan sonra Allah rahmet eylesin, babası Şerif Muammer Erdiş, Muammer amca hocamız, yani ikimizin de tatbikî Salih İzzet Erdiş, Mirzabeyoğlu. Benim yeniden doğumum Büyük Doğu’yu üstat Necip Fazıl’ı tanımam, haberdar olmam. Düşünün Erenköy’de yan yana nerdeyse. Ve üstelik şöyle bir durum var. Dedim ya rahmetli babam devlet demiryollarında müfettişti. Bir gün Erenköy istasyonunda banliyö treni bekliyoruz Haydar Paşa’ya gideceğiz. Banliyö treni bekliyoruz. Böyle trençkotlu, elinde çantası olan birisi de asabi şey adımlara bir aşağı bir yukarı gidip geliyor peronda. Babam "Bak oğlum" dedi, "bu büyük Necip Fazıl". Çocuğum tabi Necip Fazıl nedir, kimdir. Yıllar yıllar sonra "Bak oğlum büyük Necip Fazıl" sözü bir şey gibi yandı zihnimde ve o kadar yakınız ben Eskişehir’e gidiyorum onu bulmak için. Nasip kısmet tabi çok ilginç. Ve ondan sonra yolumuz hiç ayrılmadı, yani onun meşhur zindan şeyi dışında yolumuz hiç ayrılmadı bir ömür birlikteydik."


İlgili Mülakatlar